Türkçe Dil Kurumu sözlüğünde 'Şiddet' kelimesinin terim anlamı; bir hareketin bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik, Rüzgarın şiddeti, duygu veya davraniş için aşırılık, karşıt görüşte olanlara, inandırma ve uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma. İlk tarifimiz olsun...
Şiddet; kelime köken itibariyle Arapçadır ve Şedd kelimesinden gelmektedir. Bir hareketin kuvvetin veya gücün derecesi olarak tanımlanmaktadır.Kelime özü itibariyle aşırılık ve normal dışı davranışı içerdiği için bir duygunun aşırılığı veya uzlaşma inandırma yerine kaba kuvvet anlamlarına da gelmektedir. (Meydan Larousse Cilt 11).
Dünya Sağlık Örgütüne göre (World Health Organization) Şiddet; "Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişi de yaralanma, ölüm ya da psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması" durumu olarak tanımlamıştır. Şiddet, kişileri sadece fiziksel değil aynı zamanda duygusal ve sosyal olarakta etkiler. Eğitim düzeyi, ekonomik statüsü, mesleği ne olursa olsun herkes şiddete maruz kalabilir, ama günümüzde toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak kadınlar, daha savunmasız oldukları içinse çocuklar, yaşlılar, engelliler ve hayvanlar maruz kalıyor. Eski Feylesof Herakleitosa göre şiddet,doğanın bir parçası insan da onun ürünüdür.
Şiddeti ele alma babında dolayısıyla, insanlar adaleti ararken ya çatışır kavga eder veyahut savaşmak zorunda kalır, oysaki şiddet (i) biz durdurabiliriz. Hani trafik ikazlarında var-dır ve bilinir ya "İçinizdeki trafik canavarını durdurun" diye. İşte bu noktada şiddetin başlangıcı önce duygusal anlamda öteleme, ötekileştirme ile başlar, ben ve öteki daha sonra bastırılan duygu, öfkeye, oradan patlama olarak ,vurmak başlangıç noktası, kesici-delici aletle yaralama veyahut hayattan mahrum etme, yâni hayat karartma olarak (hitame) son bulur. TV'lerde klişe laf vardır ya, öfke cinayeti gibi.
İşte insanoğlunun girdabı burada başlar, insanın egosu büyük ve yüksek, ölümcül amaçları fazladır. Birisi veyahut başka bir topluluk ölmeli ki ben yaşamalıyım. Kuran ifadesiyle, nefis insana hem günahı ve hem de takvayı emredebilir, burada evrimleşme ,değişme, dini terminoloji ile kâmil kul olma, haysiyetli bir beşer olma olgusu devreye girer, girmelidir. Yani kötü arzular, kıskançlık, kin, hased, adavet, adam öldürmek ki, İslam yasaklamıştır. Yani Allah'ın verdiği can-ı sadece Allah alır. Hiç kimsenin kendini tanrı yerine koyup can alma hürriyetı yoktur. Ayrıca İslam hukukunda kısasa kısas vardır. Maktül sahiplerine ya kan bedeli ödersiniz veyahut canınızla canınızı takas edersiniz. Siz de YOK olursunuz ...
Tabii ki problem; kişinin empati kuramaması, nefsini takva ehli yapmaması, kâmil mü'min olmamasından kaynaklanır. Şiddete başvuruma sebeblerinden biri de ve belki de en önemlisi cezaların caydırıcılığının azımsanması, geciken adalet duyguları veyahut hapse girer, yatar çıkarım, mantığındaki garabet duygusudur....
Kadınlar ve çocuk cinayeti hatta geçen gün daha bir kaç gün önce İSTANBUL - ARNAVUTKÖY'de, bir evladın anne babasını, üvey kardeşini ve kız kardeşini topluca katletmesi hem üzücü hem de toplum yarası olarak bizleri, insanliğımızdan utandırmıştır.
Adam karısını öldürmüş, zorla rehin almış, yok ırzına geçmiş, akla hayale gelmeyecek izansızlık ve deli saçması durumlar. Aynı kadınla yaşamak istemiyor musun? Mahkeme VAR, kardeşim, tabiki de evlilik hayatı kutsaldır. Anlaşmak, zorluklara katlanmak, vefa ve sabır isteyen zor fakat tabiî bir süreçtir. Yok illa anlaşamıyorum diyorsan, boşarsın olur biter, o da bir çözümdür. Boşanmak her ne kadar Allah'ın istemedigi bir seçim de olsa....
Amma ne varki; öldürme cana kast, mala ve cana zarar verme, Yüce dinimiz İslama aykırı olduğu gibi, insan haklarına, hukuka, insan erdemine, beşeriyete, insanlığa hiç mi hiç yakışmaz. Caniyi, katili ömür boyu vicdan azabından kurtarmaz, sonuç hem bu dünyada fiili ceza, hem de ahiret yurdunun berbat olmasıdır...
Kadın cinayetleri başta olmak üzere, çocuğa, bireye hatta hayvana uygulanan acımasızca şiddet, korkutma, sakat bırakma gibi hayvanî metodlar hem içimizi burkmakta, sosyal sığınmaç olarakta yüreğimizi kanatmakta ve insanlık onurumuzu parçalamaktadır. Efendim, sorunun merkezi AİLE ocağından başlar, neden mi? Çünkü, şiddet ortamında yetişen çocuk, okulda akranlarına ve arkadaşlarına, işte mobbing yaparak mesai arkadaşlarına ve devlet bürokrasisinde görev alırsa topluma hınç duyar hâle gelir. İnsanı öldürmek onun için sinek öldürmek gibi bir şeydir.
Oysa bizler, Ana kucağında ve Baba evinde aile ortamında şiddetten uzak,manevî olgunluğa erişmiş, manevî cihazlarla donatılmış, ahlâk ve maneviyat abideleri olsak değil insana, sineğe bile zarar vermez, karıncayı ezmeyiz. Anne çocuk ilişkisine örnek, çocuk, bir fikir beyan etmek isterken anne veya babaya, her ikisinin cevabı, sen ne bilirsin! Sus otur, yerinedir. Biz senin yerine düşünürüz, biraz daha çocuk ve yetişkin birey, ileri gidip ses tonunu yükseltecek olursa, kafanı patlatırım veyahut terlik ve sopa göstermek gibi garip huylar. İşte bu terbiyeyle büyüyen Eş / Baba veyahut kadınlarda daha az rastlanıyor (belkide alttan alta çalışıyorlardır) karşımdakini yok etmelisin herif, kabilinden savaş başlıyor. Trafik geçiş üstünlüğü benim hakkımdı ver yumruğu. Maço, vuran kıran, medyada yer alan, Medyatik roller hep bu açmazları içinde barındırıyor.
Velhasıl, bu toplumsal yaraya neşter vurmak en başta devlet erkânının, âdil bir yönetim anlayışı ve otoriteyi dogru ve zamanında, orantılı kullanmakla, STK'lara, Üniversite, anne babaya, öğretmen ve akademya başta olmak üzere önemli roller yüklemektedir.
Aman ne olur! Pire yüzünden yorgan yakmayalım! Öfkemizi merhametimizin önüne geçirmeyip, sade huzurlu, insanlar olalım. Insanı değil karıncayı dâhi incitmeyen, kadına ve çocuğa şiddet uygulamayan, erdemli, faziletli, çağdaş, uygar ve medenî, Müslüman bir toplum olalım!..
Müslüman; müslümanın elinden ve dilinden selamette olunan kimsedir. İnsan kavramı budur!.. Vesselâm...
Hoşça kalınız...