Sünnet; İyi ya da çirkin olsun yol ve gidişat anlamına gelir. İbni Faris, Arapça'da sin ve nun aslının "bir şeyin kolay akışını ve sürmesini ifade ettiğini" sen aslından türeyen sünnet sözcüğünde, siret anlamına geldiğini söyler. Bu bakımdan mesela Peygamberin sünnet-i terkibi, onun hayat süreci, kişisel gidişatı demektir.( Mekayis'llüga 3/ 60-61) Temel medlûlü bu olmakla birlikte bazen sünnet kelimesi bir şeyi beyan etmenin yahut birleşik âdetin karşılığı olarakta kullanılır.
İstılahta Sünnet; kullanıldığı ilime göre birbirine yakın anlamlara gelir. Muhaddislere göre sünnet" Risaletten önce yada sonra Peygamberimizin sözü, fiilî, takriri, bedenî veya ahlâkî özellikleri ve kişisel yaşantısı anlamına gelir ki bu zaviyeden hadisle eş anlamlıdır.( Es-sünne ve Mekânetüha fi't-teşri, Sıbâi, 47)
Cemaat" ise malûm olduğu üzere, masdar ismi olarak toplanma manasını ifade etsede hakikat-i örfüye yoluyla toplanan insanlara kullanılır.İcmâda ittifak ve ortak hüküm anlamıyla aynı sözcükten çıkar.
İstılâhî ola-rak, Cemaat İbni Hacer'in, İmam-ı Taberiye dayandırdığı görüşle şu anlamda kullanılır; İslam Ümmetinin kahir ekseriyeti( Savâd-ı Âzam), fırka-i naciyeye tâbi olan müctehid imamlar, hususî manada Sahabe-i Kiram, şer-i bir idarenin emri altında toplananlar( Fethu'l Bari 13/37) Şâtıbi bunlara beşinci olarak ehli islam anlamını yükler.( El- itisam 2/ 263) Hemen anlatalım, Cemaatin önemini anlatan, ondan ayrılanları eşdeğer gören hadislerde cemaatle kastedilen şey, farklı yorumlarına göre bu anlamlardan biridir.
TARİKAT; Tasavvufta Hakk'a ulaşmak için benimsenen usul, tutulan yol.
TASAVVUF; İslâm' ın zâhir ve bâtın hükümleri çeçevesinde yaşanan manevî ve derûnî hayat tarzı.
PİR; Hak yolunda sâlike rehberlik yapan kimse tarikat kurucusu anlamında tasavvuf terimi.
Sözlükte; gidilecek yol, izlenecek usul, hal hal ve gidiş anlamındaki tarikat( çoğulu tarâik) terim olarak" Allah'a ulaşmak isteyenlere mahsus âdet, hal ve davranış" demektir. Kelime Kuran-i Kerim'de, Taha suresinin iki ayetinde(20/63, 104) ve bazı hadislerde(wersinck- Elmu'cem "Tarika" Md) sözlük manasına geçer.Sözlükte yine "yol" anlamına gelen ve Allah'ın farz kıldığı, ruhsata yer olmayan hükümleri ve merasimleri ifade eden tarikde(çoğulu turuk) tasavvuf kaynaklarında genellikle tarikatla aynı anlamda kullanılmakta(Ebu Talib el-mekki, 2,138) Kuşeyri 52-59, ayrıca Allah'a varan yolların" yıldızların sayısınca" (Sülemi s.383) yada yaratıkların" nefesleri adedince" olduğu belirtilmektedir. Tarikat karşılığında taife kelimesi kullanılmış, Farsçada yol, âdet, kanun, din, rahda Osmanlı türkçesinde yol usul tarikat anlamında kullanılmıştır.
Tarikat saliki hakikate götüren yol şeklinde tanımlayan sufiler, dinin zahirî ve şeklî olan kısmı olan şeriatın kurallarına uyulmadan tarikatle hakikate ulaşılamayacağını vurgulamışlardır. İmamı Rabbanî şeriatın tahakkuku açısından tarikatın yardımcı rol oynadığını belirtmiştir. Tarih boyunca sünni ve şiî bir olmak üzere bir çoj tarikatler vurude gelmiştir. Safeviyye, Nimetülilahiyye Nakşi ve Kadîr-i kolları, Bektaşîlik, Kübreviyye, Zehebiyye, Nurbahsiyye zamanla şiileşen kolları gibi, ayrica Kalenderiyye, Haydariyye, Babaiyye gibi şiî olmayan lâkin batınî özellik taşıyan tarikatlerde husule gelmiştir.
Bu uzunca ile anekdot bilgi paylaşımından sonra;
Ehli Tarik veya tarikat ehli seyrü sülük yolcusu sâlik; yâni salih kul Allah'ın haramlarından kaçınır, günlük farz edalarını yerine getirir ve şüpheli olan şeylerden, haramlardan kaçınır ve günlük vird (zikrullah) getirerek, Nefs-i Emmare, Nefsi Levvame, Nefsi Mutmainne, Radiyye, Merdiyye ve Fenafillah, Allahta fâni olmak mertebesine aşama aşama yol katederek zühd ve takva , cehd ve riyazatla manevî terbiye eşiliğinde hakikî rehberle bunu yapar, buraya kadar bir şey yoktur, şer-i ilim açısından, eğer Mü'min bir kul şeriatı ğarra ve sünneti seniyye içersinde, sorgulama ve mütmain olma gibi islam esaslarını kendine rehber edinmişse x bir tarikate girmesinde veyahut cemaate tensib olmasında mahzur yoktur.
Mahzurlu tarikat ve Cemaatler, kerâmeti kendinden menkul bir takım şeyh müsfettesi sözüm ona rüya ve ilham yoluyla hâşâ Allah'ı gördüğünü söyleyen ve âdeta kendisine verilen ilham ve hezeyanlarla, müridlerini bağlılarını ateşe atan zavallı, aldatan, cenneti kendileri parsellemiş ve oradan şakirtlerine arsa pazarlayan din bezirgânlarıdır.
Günümüze örnek verecek olursak, kendisini sahte peygamber ilân eden Evrenesoğlu, seks tacirliği ve sömürüsü yapan Adnan Oktar, peygamberi kamyona bindiren kendi sevdalılarını hak hukuk tanımadan imtihan sorularını çalarak yükselten medyadan öğrendiğimiz, namazdan, tesettürden ödün vererek bağlılarını yükselten(Namaz izi pantolonunda belli olmasın diye, başörtüsüne teferruat diyerek hafife alan, dinlerarası diyaloğu eşit mesafede tartışan) İslam son dindir ve kuşatıcıdır, yani Hristiyanlık ve Yahudiliğin tamamlayıcısıdır ve her zaman dinle diyalog değil müntesipleriyle kurulur.İslam diğer dinleri Allah inancı ortak olmakla birlkte nesh etmiştir. Eski adı hizmet ve daha sonraları adı kırmızı kitaba girmiş zat-ı zerzevattan bahsediyorum. Aynı şekilde geçen günlerde Sakarya civarlarında tacizci şeyh müsfettesi, elifi görse kendini mertek zanneden bazı tarikat mensupları hem dîne, hem islam camiasına dini yobazlıkları gereği zarar vermektedirler.
Bu gibi kişilerin günah çukuruna ve Allah ile aldatma, hile ve tuzağına düşmemek için Mü'min müvahhid kişi islamı çok nesnel, itikadi ve amelî yönünü iyice öğrenerek sadece ve sadece Hz Muhammed ( A.S) kendisine rehber edinmeli onun önderliğinde sünneti seniyyesinde (sahih sünnette) bağlılığını göstermelidir.Doğru din algısı ve yönetimi böyle olur, diğerleri sapkın fikir ve cereyanlara insanın kendi odunuyla kendisini yakmaya benzer ve bu tipler insanları kendi saptırdığı gibi başkalarınıda ateşe atar.(Hafezanallahu ve iyyakum)
Cemaat ve tarikatler esasında Hz Peygamberin (A.S) Ehli Suffa, sohbet halkasından türeyen sohbet halkalarıdır. GÜZEL ve faydalı yönleri islama hizmetleri elbetteki var-dır. Kimi kur'ana
hizmet, kimi akaid, kimi sûfi yaşantı biçimiyle dini ihya ederler, lâkin Diyanet İşleri Başkanlığı kontrol dışı hiç bir cemaat ve tarikat hatta Kuran Kursu dâhi merdiven altı diye tabir ettiğimiz yapılar olmamalıdır. Şeffaf, hesap verilebilir, sorgulanabilir olmalıdır ki Hz Peygamber hariç kimse La yüsel sorgulanamaz değildir ki bu devleti yöneten devlet ricali-siyasi erkan içinde geçerlidir. (La taate li mahlukin li masiyetilhalik), yani Allah'a isyanda hiç bir mahluka itaat yoktur, Hadis-i Şerifi bizlere ışık tutmaktadır.
Tarikat ve Siyâset ilişkisi Osmanlıdan, Cumhuriyete ve dahi günümüze kadar süre gelmiştir, eğer cemaat ve tarikatler sadace kendi işini yaparak, devlet işiyle kendi işini birbirine karıştırmadan yoluna DEVAM ederse sorun yoktur, yukarıda belirttiğimiz gibi, şeffaflık hesap verilebilirlik ve sorgulama mantığı ve bağlılarının birey ve kişi dünyasına saygı göstererek, kişiyi mankurtlaştırmadan alalâde bir usulle değil, islam formatına uygun bir yöntemle yapılırsa elbetteki faydalıdır ve güzeldir. Bu konu çok çetrefil ve soruları olan bir konudur, buradaki köşeye sığamayacak kadar geniştir.
Ehli Sünnet, müslüman kişiye düşen görev, dinini sahih bir yoldan öğrenmek gerekli olup, arzu ederse bir yapıya bağlanabilir, bir şeyhe veyahut dergaha üye olabilir. Böyle üyelikler, Batı dünyasında, Katolik veyahut Protestan Ortodoks mezheplerinde, dini masonik yapılanmalarda dâhi vardır.
Ancak belirttiğimiz üzere esasen Diyanet teşkilatı ve Din işleri yüksek kuruluna cemaatleri ve tarikatları hakka hakkaniyete uygun bir şekilde, denge ve denetleme görevi düsüyor. Binlerce cami, binlerce imam ve vaiz, müftü, ilâhiyat hocaları görevini layıkıyla yaparsa bu görev yükü paylaşılmış ve azalmış olur, tamamen bitmez, birlikte ve aidiyet, ait olma ruhu, ayrıcalığı insanın doğasında vardır.
Hz Yunus'un şu veciz ifadesiyle konumuzu taçlandıralım:
Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü,
Yaratılanı hoş gör,
Yaratandan ötürü.
Sağlıcakla Kalınız...