Cumhurbaşkanlığı yarışında aldığı %48 Oyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a %52 oyla yenilen Millet ittifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, 13. yenilgisini alarak eleştirilerin odağındaki siyasetçi olarak görülse de Kemal Kılıçdaroğlu Allah'ın sevgili kuluymuş.
"Şer bildiklerinizde hayır ve hayır bildiklerinizde şer vardır"
Bu muazzam ifade yaratıcının bize imtihan olarak en güzel ifadesidir.
Ya millet ittifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu kazansaydı!?
Bir düşünün... Bugün ülkemizde neler olurdu?
Ülkenin bugünkü halini mumla arardık. Benzine %5 gelen ÖTV vergisi %25 gelseydi derdik. Yağmur gibi gelen zamlar için kullandığımız ifade "Kaderimizde bu varmış" olurdu.
Başta ekmek olmak üzere tüm tüketim mallarına gelen zamlar için şimdi sus pus olduğumuz için kendimize ödül verirdik. Varsın memura, işçiye, emekliye, asgari ücrete gelen zamlar cebimize girmeden erimiş olsun.
Kiralık ev bulmanın imkansızlaştığı, kirayı ödemenin ise ancak Türk milletinin ilginç zekasıyla mucizevi şekilde ödendiği günleri yaşamış olalım gelin yinede halimize şükredelim.
Biz zaten göçebe bir milletiz. Göçer konar olarak yüzyıllarca yaşamış bir milletin evlatlarıyız. "Gerekirse tekrar çadırlara döneriz." demeliyiz.
"Adalet düzgün işlemiyor.", "Eğitim için diplomalı cahil yetiştiriyoruz." diyen isimlerinin önünde Prof. Dr. yazan cahillere inat "Hiç okuma bilmeyen bir Peygamberin ümmetiyiz ve biz "Oku" emrini Allah'ın adıyla okuyan, adaleti kendi yöntemlerimizle çözebilen bir ırkın evladıyız."diyerek halimize şükredelim.
Sokaklarımızda adeta plajlarda görebildiğimiz kıyafetlerle dolaşan genç kadın ve kızlarımız için, ülkemizin en iyi üniversitesi olan ODTÜ'de yapılan lgbt gösterileri için, günümüzün sosyal medyasında kendilerini pazarlayan genç kız ve kadınlarımız, televizyon ekranlarında gösterilen ilginç diziler ve sabah programlarda ülkemizde yaşanması imkansız olan karı-koca ilişkilerinin her ailede yaşanıyormuş gibi sunulan, ismine sanatçı dediğimiz kişilerin sahnelerde "Açın kızlar, açın." diyerek kendi bacaklarını açıp kızlarımızı soyunmaya ve bunu özgürlük adı altında yapan sanatçılara alkış tuttuğumuz için, dağılan aileler bozulan ilişkiler için "Unutmayın. Lut Kavmi geçmişte helak olduysa bu Tanrının işi karışmayalım." diyerek susalım.
Kadınları baş tacı yapan bir millet olduğumuzu unutup İstanbul Sözleşmesiyle sözde kadını korumak adına "Kadının Beyanı Esastır" diyen İstanbul Sözleşmesi, aile bütünlüğünü parçaladıktan sonra yürürlükten kalkmış olsa da hala kadının beyanını esas alan Hakim ve Savcı kararlarıyla erkeklerin yaşadığı ilginç olaylara hikaye diyerek tebessüm etmeye devam edelim. Erkek öldürüldüğüne kadının haklı, kadın öldürüldüğünde ise kadın cinayeti olarak yıllarca pompalan haberlerin "Köpek insanı ısırınca haber değeri taşımaz iken, insan köpeği ısırınca haber değeri taşır" diyerek bakalım.
Ülkenin %15 gibi kısmının mutlu ve huzurlu bir şekilde kalan %85 kısmının hizmetçi gibi yaşamasına "Kör Talih" diyerek geçelim.
Patates alamadığımızı söyleyen hokkabazlara, "Ülkemizde tarlalarda patates ve soğan üretiliyor daha ne istiyorsunuz? Almanlar geçmişte evlerinde saksıda patates yetiştiriyordu. Almanlar bizi kıskanıyor." diyerek kendimizi avutalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 yıl önce;
"Milletimden sabırlı olmasını bize güvenmesini daha sıkı sarılmasını istiyorum. Enerji ve gıda başta olmak üzere küresel mal fiyatlarında yaşanan aşırı artışlar bizide etkilemektedir. Böyle dönemler hep birlikte fedakarlık yapmamız, hep birlikte günlük kazancımızı değil ortak geleceğimizi düşünmemiz gereken dönemlerdir. Fiyatlar konusunda vicdansızlık yaparak milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlere acımayacağız. Önümüzde hala aşmamız gereken sıkıntılar var. Vatandaşlarımız bakımından gerçekten sıkıntılı bir tablo ortaya çıkmaktadır."
diyorsa buna inanmalıyız.
Millet olarak biz birbirimizi aldatmaktan vazgeçmeliyiz.
Bir AVM düşünün; bir marka ürün 109 TL ile satılırken aynı AVM içerisinde bulunan, bir milyoncu olarak tabir edilen işyerinde 199 TL ile satılıyorsa bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hak vermeli sadece kendisini düşünen ahlaksız bir tacir kafasını yaşadığımız bir millet olduğumuzu kabul edelim. Dün sütü denize döktüğümüzü, patates ve soğanı tarlada çürütüp, denizde tuttuğumuz balığın satamadığımız kısmını tekrar denize dökmemizin altındaki tek nedenin ucuza satmamak için olduğunu unutmamalı ve ticari ahlaksızlığı kendimiz ürettik demeliyiz. Ticari ahlaksızlık adına Mersin'de at, eşek, domuz eti satıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başkenti Ankara'da adalet dağıtan Ankara Adliyesine çift tırnaklı hayvan eti ile yemek yapan firmalar başka ülkelerden gelen firmalar değildi. Kırmızı toz bibere kiremit tozu, baklavaya fıstık yerine nohut ve mercimek ekleyenler yabancı firmalar değildi. Biz para kazanma hırsını ahlaksızlığın ötesine taşıdık. Kendimizi kurtarmak adına, günümüzü kurtarmaya çalıştık. "Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir." ifadesini hiç hatırlamadık. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için." çalışmak yerine "Hiç ölmeyecekmiş gibi sadece dünya için çalıştığımızı ahireti unuttuğumuzu" hatırlatmak isterim. Aile ilişkileri, komşu diyaloğu, mahalle kültürü, örf, adet, töre, gelenek gibi kavramları unutup özendiğimiz Avrupa kültürü ile yaşamanın medeniyet, soyunmanın özgürlük, kapanmanın yobazlık, yardımın enayilik, kollektif çalışmanın hamallık olduğunu düşündük. Kendimizde millet olarak hiç kabahat aramadan bizi yönetmek için seçtiklerimizin liyakatine bakmayıp "uzayan kol bizden olsun."mantığıyla hareket ederek kendi liyakatsiz yakınını, komşusunun liyakatli yakınından üstün görmeyi ahlak edindik. Devleti yönetmesi gereken lider konumundaki insanların mafya liderleriyle kolkola gezmesini makul gördük. Mafya liderlerinin yurtdışından devleti yönetenlere ahkam kesmesini "Vay be..." diye karşıladık. Tüm bunlar ışığında Kılıçdaroğlu seçimi kazanıp Cumhurbaşkanı olsa idi:
- ODTÜ'de lgbt gösterileri yerine boykotlar başlamaz mıydı?
- Cübbeli Hakim, Savcı, Avukat, Öğretim Görevlileri sokaklara dökülmez miydi?
- Asgari ücret ceplerine girmeden zam yağmuru altında kıvranan işçiler fabrikalarda greve başlamaz mıydı?
- Talan edilen orman arazileri, deniz kenarları için köy ve mahalle sakinleri hep birlikte ayağa kalkıp kıyameti koparmaz mıydı?
- Dün, camlarda akşam saatlerinde tencere, tava çalarak yokluğu, yoksulluğu ifade eden ev kadınları bugün tencere, tava çalmak yerine camlardan tencere, tavaları sokaklara atmaz mıydı?
- "Adaletin kestiği parmak acımaz." diyen bir millet olarak bugün adaletin kestiği parmağın acıtmasını bırakın, hayatını kararttığı bir durumda adaleti kendisi vermeye kalkmaz mıydı?
- Dün sokaklarda araçlarında çeteler tarafından kaldırılan iş insanları bugün evlerinden alınıp büyük fidyelerin istendiği bir ortama dönüşmez miydi?
- Tüm bu ortamlarda 15 Temmuz hain kalkışma günü, sınır ötesinde ülkeyi tekrar kaosa sokmak için bekleyen terör örgütlerinin harekete geçmesini sağlayan bir imkan yaratmaz mıydı?
Ülkenin bu kargaşalar içerisinde olduğu bir ortamda Türk Milleti olarak yaşayacaklarımızı düşünüp Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dolayısıyla Millet İttifakı'nın iktidar olmamasına şükretmeli mi yoksa Cumhur İttifakı adayı Erdoğan'ın kazandığına sevinmeli miyiz?
"Milletler nasıl yönetilmek istiyorsa öyle yöneticiler seçerler."
Bu fikirle hareket ederek nasıl yönetileceğimize kendimiz karar vermiş bir millet olarak halimizi şükretmeli yaşadıklarımızı kabullenmeli kimsede kabahat aramamalıyız. Ne devleti sorgulamalı, ne olumsuzlukları eleştirmeli, ne yanlışlara üzülmeli, ne doğruyu bulmaya çalışmalı, ne adaletten şikayet etmeli, ne eğitim sistemine kızmalı ne de yağmur gibi gelen zamlara itiraz etmeliyiz. Millet olarak kendimizi eleştirip bizi yönetenleri her seçim döneminde ülkeye, devlete, millete hizmet aşkıyla çalışacaklardan emin olduğumuz insanları seçmediğimiz sürece Türk Milleti bu makus talihini yaşamayı sürdürecektir.
Hoşça kalınız...