Değerli gençler,
İçinde bulunduğumuz çağ, dijitalleşmenin ve küreselleşmenin etkisiyle birey ve toplum kimliklerinde derin değişimlere neden olmaktadır. Bu dönüşüm, yalnızca teknolojik değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve ideolojik boyutlarıyla da değerlendirilmeye muhtaçtır. Ne yazık ki, Türk gençliği bu dönüşüm sürecinde çeşitli dış ve iç etkenler vasıtasıyla tarihsel, kültürel ve toplumsal değerlerinden uzaklaştırılmaktadır.
Kültürel dejenerasyon, sıklıkla "özgürlük" ve "bireysellik" gibi kavramlar üzerinden meşrulaştırılmakta; medya, sosyal medya ve popüler kültür aktörleri aracılığıyla bireylerin algı dünyası yeniden şekillendirilmektedir. Bu bağlamda, ahlaki değerleri sorgulayan, geleneksel normları zayıflatan söylemler gençler arasında yaygınlaşmakta; çıplaklık, gösteriş, tüketim ve haz merkezli yaşam biçimleri özgürlükle eşdeğer görülmeye başlanmaktadır.
Aynı şekilde, yükseköğretim kurumlarında kimi zaman akademik unvanlara sahip bazı figürlerin “Bu ülkenin geleceği yoktur” minvalindeki söylemleri, gençler arasında umutsuzluk ve aidiyet eksikliği yaratmakta; beyin göçünü bir kurtuluş yolu gibi sunmaktadır. Oysa çağdaş ve gelişmiş toplumlar, en büyük sermayesini beşerî sermaye olarak tanımlar ve genç nüfusuna yatırım yapar. Türkiye'nin sahip olduğu genç ve dinamik nüfus potansiyeli, doğru yönlendirmelerle küresel rekabet gücüne dönüşebilecek önemli bir avantajdır.
Tüketim kültürünün yaygınlaşması, üretim bilincini zayıflatmış; kolay ve hızlı yoldan maddi kazanç elde etme arzusu, emek ve liyakat gibi temel değerleri gölgede bırakmıştır. Bu eğilim, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda etik bir sorundur. Gençliğin bireysel çıkarı önceleyen bir yaşam tarzına yönelmesi, toplumsal dayanışma ve kolektif bilinç açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Millî değerler bağlamında da benzer bir erozyon yaşanmaktadır. Milliyetçilik kavramı, kimi zaman kasıtlı olarak çarpıtılarak marjinalleştirilmekte; genç kuşaklar arasında ya tamamen reddedilmekte ya da sığ bir sembolizme indirgenmektedir. Oysa modern toplumlarda kültürel kimlik, bireyin kendilik algısını inşa etmesinde vazgeçilmez bir referans noktasıdır.
Ayrıca, dinî bilgi ve inanç sistemi de ciddi biçimde istismar edilmektedir. Yetkinliği ve ilahiyat eğitimi bulunmayan bazı kişiler, medya platformlarında "dinî önder" kisvesiyle kamuoyunu yanlış bilgilendirmekte; hurafe ve akıl dışı söylemlerle dinî değerler üzerinde tahribat yaratmaktadır. Bu durum, gençlerin bir kısmında dinden uzaklaşma ve hatta tamamen inançsızlığa yönelme eğilimlerini artırmaktadır. Din, bilimsel bilgiyle çelişmeyen, bireyin manevi gelişimini destekleyen bir sistemdir; bu yüzden bilgi temelli bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
Sonuç olarak, Türk gençliği; tarihin, kültürün, inancın ve aklın sentezini esas alan bütüncül bir bilinçle yetiştirilmeli; yalnızca bireysel başarıya değil, toplumsal sorumluluğa da odaklanmalıdır. Modernleşme, kimliksizleşme demek değildir. Aksine, köklü değerlere sahip bireylerin çağın ruhuna uygun şekilde donatılmasıdır.
Bu manifestomun amacı; siz gençlerin düşünsel, ahlaki ve entelektüel bir uyanış yaşamasına katkı sunmak, kökleri sağlam bir gelecek vizyonu inşa etmenize vesile olmaktır. Unutulmaması gereken en temel gerçek şudur: Özenti içerisine sokulmak istendiğiniz pek çok dünya devleti henüz millet olma bilincini tam anlamıyla kazanmamışken, Türk milleti tarihin en eski ve köklü milletlerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Medeniyetin, ilerlemenin ve bireysel özgürlük anlayışının temelleri, büyük ölçüde Türk milletinin tarihsel birikimiyle şekillenmiştir. Gerek siyasi, gerek ticari gerekse bilimsel alanlarda Türk milleti, daima öncü olmuş ve bayrağını en önde taşımıştır.
Nitekim, “Tarihten Türk milletini çıkardığınızda geriye tarih diye bir şey kalmaz” diyen yabancı tarihçilerin ifadeleri, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, henüz millet olma bilincini dahi tam anlamıyla geliştirememiş toplumları model almak, tarihî kökleri bu denli güçlü bir millet için sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda kültürel bir zaaftır. Türk tarihine bakıldığında, özellikle Oğuz boylarının ortaya koyduğu toplumsal yapı, kahramanlıklar ve kurumsallaşmış değerler, çocuklarımız için örnek teşkil edecek niteliktedir. Gerek askeri başarıları gerekse yönetim anlayışlarıyla tarih boyunca hem kendi çağlarını etkilemiş hem de sonraki nesillere ilham kaynağı olmuş şahsiyetler bulunmaktadır. Temuçin (Cengiz Han), Attila, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi liderler, erkek çocuklarımız için yalnızca birer tarihsel figür değil; aynı zamanda karakter, vizyon ve liderlik bakımından rehber niteliğindedir.
Benzer şekilde, Tomris Hatun, Börte, Hayme Ana, Kara Fatma, Halide Edip Adıvar ve Sabiha Gökçen gibi kadın figürler de sadece Türk tarihine değil, dünya tarihine mâl olmuş örnek şahsiyetlerdir. Bu kadınlar, cesaretleri, fedakârlıkları, entelektüel birikimleri ve liderlik vasıflarıyla kız çocuklarımız için güçlü rol modelleri sunmaktadır. Buna rağmen, günümüzde bu değerli isimlerin yeterince tanıtılmaması, popüler kültürün dayattığı yüzeysel figürlerin öne çıkarılması, çocuklarımızın tarihi köklerinden uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Dolayısıyla, tarihî şahsiyetlerimizin medya aracılığıyla daha etkin şekilde araştırılması siz genç kuşaklarımızın hem kimlik bilincini güçlendirecek hem de size gerçek rol modeller olacaktır.
Sevgili Gençler,
Türk olmanın ayrıcalığını ve sorumluluğunu hissetmeli, bunu yaşam biçiminizin merkezine yerleştirmelisiniz. Tarih boyunca milletimizin birliğine ve dirliğine kasteden birçok iç ve dış girişim olmuştur. Bu süreçte, çeşitli ajan provokatörlerin ve ideolojik yönlendirmelerin etkisiyle genç nesiller hedef alınmıştır. 1960 ve 1980 darbelerinde olduğu gibi, bir dönem fidan gibi gençlerimiz idam sehpasında hayatlarını kaybetmiştir. Son olarak 15 Temmuz hain darbe girişimi de milletimizin birliğine yönelik büyük bir saldırı olarak tarihe geçmiştigini unutmamalısınız..
Bu olaylar, görünürde ideolojik ya da mezhepsel çatışmalar gibi sunulsa da özünde, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan Türk milletini parçalama amacını taşımaktadır. Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi yapay ayrımlar üzerinden oluşturulmak istenen düşmanlıklar, milletimizin ortak geçmişine ve birlikte yaşama iradesine zarar vermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, etnik kökeni ne olursa olsun; Türk devletine, Türk milletine ve Türk bayrağına bağlılık duyan her birey bu vatanın ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla, hiçbir ayrım gözetmeksizin ortak değerler etrafında birleşmek, bölücülüğe karşı toplumsal bilinçle hareket etmek, geçmişin tecrübeleriyle şekillenen milli birlik anlayışının temelini oluşturduğunun hepiniz farkında olmalısınız.
Türk milleti, binlerce yıl boyunca bu birlik ve kardeşlik hukukunu sürdürmüş, farklı kültür ve kimlikleri bir arada yaşatma becerisini tarih boyunca göstermiştir. Bu başarı, günümüz dünyasında birçok yeni devlet tarafından model alınırken, bizim kendi içimizde bu değerlere sırt dönmemiz büyük bir kayıp olur. Unutulmamalıdır ki, Türk milletini parçalamaya yönelik her türlü bölücülük girişimi; yalnızca anayasal bir suç değil, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal bir ihanettir.
Tüm bu tehdit ve yönlendirmeler karşısında dimdik ayakta durabilmeniz için ne bir lidere, ne bir kuruma, ne de herhangi bir dış güce ihtiyacınız vardır. Çünkü sahip olduğunuz güç, bu milletin binlerce yıllık tarihiyle birlikte sizlere miras bırakılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe emanet ettiği bu vatan, aynı zamanda sizlerin, milletin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacak yetkinlikte olduğunuzu göstermektedir.
Bu dirayet, sizlerin genetik ve kültürel mirasında mevcuttur. Artık aslına dönmenin, tarihsel hafızaya yeniden bağlanmanın zamanı gelmiş, hatta geçmektedir. Unutmayınız ki, muhtaç olduğunuz kudret, Atatürk’ün de ifade ettiği gibi, "asil kanınızda" mevcuttur…
Hoşça kalınız…